Kafes Balıkçılığı Çevre Cinayetidir
09 Agustos 2022 15:44:01
Hatırlanacağı gibi yakın bir zaman önce Alaplı Ticaret ve Sanayi Odası’ndan yapılan açıklamaya göre Zonguldak, Ereğli, Alaplı, Çaycuma, Devrek Ticaret ve Sanayi Odaları işbirliği ve Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı (BAKKA) rehberliğinde, bölgede planlaması yapılan Kafes Balıkçılılığı Projesi için iki yıldır bilimsel çalışma ve araştırmalar yürütüldüğü açıklanmıştı.
Bu proje kapsamında Trabzon Araştırma Geliştirme Enstitüsü (TAGEM) uzmanları Eyüp Çakmak ve Recep Parlak tarafından Ereğli, Alaplı, Akçakoca sahilinde uygulama yapılacak alanda incelemelerde bulunularak numuneler alındı.
Bu araştırma ve incelemeye katılan Karadeniz Ereğli Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Arslan Keleş, bölgemizde uygulanması planlanan kafes balıkçılığı projesini ballandıra ballandıra anlattı.
Onun da diğer bazı yerel yöneticilerin de mutlulukları (!) yüzlerinden okunuyordu.
***
Projede bir aşama daha geçilerek önemli bir mesafe kat edildiği kaydedilirken, çevreye ve özellikle de denizimize verebileceği zararlar göz ardı edilerek bu projenin bölge için taşıdığı önemden(!) bahsedildi.
Oysa kıyıya bir kilometre uzaklıkta yapılmak istenen bu proje yüzme alanlarımızı kullanılmaz hale getirecek. Projenin destekçileri bunu görmüyor. Projenin uygulanmak istendiği bölge kıyı balıkçılığının avlanma yerleri. Bu bölgede kafes balıkçılığı yapılması balıkçılığının yok olması anlamına gelecek. Bu balıkların yetiştirilmesinde kullanılacak GDO ve antibiyotikli yemler doğal olarak yaşayan balıkların ve deniz canlılarının, hiçbir hastalıkları yokken, denizde yüzen antibiyotikleri absorbe ederek deformasyona uğramalarına sebep olacak. Maalesef bunları da görmüyorlar. *** Yemlemeler sonrasında kafes diplerinde meydana gelecek çökelmelerle birlikte aynı zamanda kafeslerde hastalık sonucu ölen balıklar da dibe çöktüğü zaman dipte yoğun bir azot ve fosfor birikim olacak. Bu yoğun azot ve fosfor denizin dibindeki balıklar için gerekli olan çözülmüş oksijeni hızla tüketecek. Bu sebeple de denizimiz, “mania denizi” adı verilen ölü bir göl haline gelecek. Buna ekoloji biliminde “otrofikasyon” deniyor. |
Kafes Balıkçılığı Neden Zararlı?Denizlerde ve iç sularda yetiştiricilik için uygun olan yerlerde ağ kafesler içinde yapılan ticari amaçlı balıkçılık şekli olan kafes balıkçılığı her yönüyle zararlıdır. Çünkü… Bu balıkların yetiştirilmesi yemlemeye dayalı olduğu için, çiftliğin büyüklüğüne ve çiftlik içindeki balık sayısına bağlı olarak bu üretim biçimi kafesin altında ve çevresinde dışkı, besin kalıntısı ve bazen de ölü balık birikimine sebep olacaktır. Bu birikim özellikle de su sirkülasyonunun daha az olduğu kapalı koy ve körfezlere deniz suyunun fiziksel ve kimyasal özelliklerinde önemli değişikliklere, kirlenmeye ve oksijen seviyesinin azalmasına yol açacaktır. Böylelikle de balık çiftliklerinin denizlerin akciğeri diye de adlandırılan posedonya çayırlarının üzerinde ve yakınında kurulmaması önerilmektedir. Diğer yandan; -Yoğun bir ortamda bir arada bulunan balıklar arasında parazit ve bulaşıcı hastalıkların yayılması; -Balıklar hastalanmasın ve parazit kapmasın, diye kullanılan kimyasalların ve antibiyotiklerin denize yayılması; -Bu kimyasal ve antibiyotiklerin tüm deniz ekosistemini etkilemesi; -Eğer yetiştirilen tür o yöreye ait olmayan veya istilacı bir tür ise kafesteki balıklardan kaçanların doğaya yayılma ve diğer türlerle genetik ilişkiye girme riski; -Çiftlikteki üretimin yabani balığın da besini olan küçük balık türlerinin avcılığı üzerine daha da yoğun bir baskı oluşturması gibi çeşitli olumsuz etkiler ve riskler de denizimizi beklemektedir.
Bu çiftliklerin vatandaşa ek gıda kaynağı sağlaması da kocaman bir yalandır. Bu kafeslerde beslenecek balıklar ancak kısmi olarak bu ihtiyacı karşılayabilir. Zira bu balıkların büyük çoğunluğu ihraç ediliyor. Projenin bölgemizde de uygulanmasını ısrarla isteyen yetkililerin Türkiye’de kişi başına düşen yıllık balık tüketiminden haberi var mıdır? Yıllık kişi başına 6,2 kilogram. Yani dünya ve Avrupa ortalamasının çok altında. Demek ki Türkiye’de balığa sanıldığı kadar büyük bir talep yok. Ayrıca balık çiftliklerindeki yoğun yetiştiricilik, avcılıktan elde edilen küçük balığın balık ununa ve balık yağına dönüştürülüp çiftliklere yem olarak sunulmasına dayalı olduğundan aslında kitlesel olarak daha fazla ve daha ucuz olabilecek hamsi gibi balıkların yeme dönüştürülerek sonuçta çiftliklerde daha az miktarda çipura ve levrek gibi balıkların üretilecek olmasından bahsedebiliriz. |
***
Bir hatırlatma…
2010’lu yıllarda Ege Bölgesi’nde de tarihi ve doğal güzellikleriyle ünlü koy ve körfezlerde balık çiftliklerinin sayısı hızla arttı. Bu çiftliklerde, ağ kafeslerde ve toprak havuzlarda deniz balığı yetiştirildi. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye'nin kültür balığı üretimi son 10 yılda yüzde 100’den fazla artışla 315 bin tonu geçti. Üretimin hızla artması; yem ve dışkı ile oluşan atıkların ekosisteme etkisini ve çevre kirliliği tartışmalarını da beraberinde getirdi. Bodrum, Milas, Didim, Karaburun, Seferihisar başta olmak üzere birçok turizm ilçesinde kurulan balık çiftlikleri tesislerinin deniz kirliliği yarattığı, kötü koku yaydığı ve su ekosistemini yok ettiği gerekçeleriyle yöre halkı, yerel yönetimler ve çevre örgütleri tarafından reddedildi.
Karadeniz Ereğli ve Alaplı’daki işgüzarlar ya da iş bilmezler bu gerçeklerden haberdarlar mı?
***
Balık üretim tesislerinin çevreye etkisi daha önce birçok il ve ilçede defalarca belediyelerin meclis gündemlerine taşındı. Tesislerin çevreyi kirlettiği gerekçesiyle çok sayıda dava açıldı. Son olarak Seferihisar’daki orkinos üretim çiftlikleri ile ilgili İzmir 1. İdare Mahkemesi’nde açılan davada, “ÇED olumlu” kararı için hukuka uyarlık olmadığı gerekçesiyle iptal kararı verildi. Kararın gerekçesinde, tesis alanının Akdeniz foklarının tabiat alanı ile çakıştığı, türün aktif yaşam alanını sınırlayacağı, balık çiftliklerinin sayısının artmasının çevreyi tehdit ettiği, su temizliği ve biyoçeşitliliğin azalması kriterlerinin balık çiftliklerinin artışı ile tehlikeye gireceği ifade edildi.
***
Çevre örgütleri de bu konuda fazlasıyla bilinçli.
Bu örgütler, bin ton kapasitenin altında olan çiftliklerden çevresel etki değerlendirme (ÇED) raporu istenmemesini fırsat bilen balık çiftliği sahiplerinin, yüzlerce çiftliği art arda açtığını, tesislerde akşam saatlerinde kimyasal yem kullanıldığını, çiftliklerin hem insan sağlığını, hem de deniz ekosistemini tehdit ettiğini yıllardır anlatıp duruyorlar.
Soruyorum buradaki yetkililere:
“Kaynaklarımızı vahşice ve bilinçsizce tüketmeye devam mı edeceğiz yoksa onları gelecek nesillere gururla ve güvenle mi taşıyacağız?”
***
Açıkça ifade etmek gerekir ki, bilinçli belediye başkanları ve çevre örgütlerinin mücadeleleri sonrası birçok yerden kovulan bu çiftlik sahipleri, şimdilerde de Batı Karadeniz ve özellikle de Akçakoca-Ereğli arasındaki sahil kordonunu gözlerine kestirmişlerdir.
Bu fırsatçılığa kesinlikle izin verilmemelidir.
***
Balık çiftliklerine ait tesislerin koyları işgali hızla yayılıyor. Bunu hepimiz görebiliyoruz. Bu çiftliklerin ikmali için açılan yollar, alanlar doğal bitki örtüsüne, ormanlara büyük zarar veriyor. Balık çiftliklerinden gelen yağ ve köpüklerden oluşan kirlilik çiftliklerden uzak noktalara dahi ulaşabiliyor. Sabah, suların durgun olduğu saatlerde kirlilik çok daha fazla olabiliyor. Yakın geçmişte, su altında 30 metre derinliğin bile berrak bir şekilde görüldüğü koylarda görüş mesafesi 2-3 metreye düştü. Denizin dibi anlatılamayacak kadar perişan. Bu gerçekleri işin uzmanları dile getiriyor. Hem de yıllardır. Aynı şekilde tesislerin olduğu kıyılar çöplük gibi. Ayrıca bu balık çiftliklerini, kıyıları denetleyen tek bir Çevre Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ya da Sahil Güvenlik yetkilisine rastlanamıyor.
Bu denetlemeyi bölgemizde Ereğli TSO Başkanı mı yapacak Alaplı TSO Başkanı mı?
Ben önce bunun cevabını istiyorum.
Diğer Yazıları
Köşe Yazarlarımız
Çok Okunan Köşe Yazıları
» Henüz BUGÜN Yazı Görünmüyor