akcakesemedyatv@gmail.com
Öğrenilmiş Cehalet
25 Haziran 2022 03:12:08
Sakıncalı Piyade
Öğrenilmiş Cehalet
Bir beytinde şöyle diyor Ziya Paşa:
“Bed-asla necabet mi verir hiç üniforma?
Zer-düz palan ursan, eşek yine eşektir.”
***
Durun durun!
Siz sövmeden ben ne anlama geldiğini yazayım bu beytin.
“Bir kimsenin özü kötüyse, ona giydiği üniforma hiç soyluluk verir mi?
Eşeğe altın semer vursan, eşek yine eşektir.”
***
Vatan şairi Mehmet Akif’in de şu tespiti akıllardadır:
“Bu kadar cehalet, ancak tahsille mümkündür.”
***
Hülâsa…
Bir şekilde yönetilip gidiyoruz işte bilinmez bir geleceğe doğru.
Öyle ya da böyle yaşıyoruz bu hayatı. Sırtımıza altın semer de vursalar yine eşeğiz.
Cahiller ordusu olduk; yaşadıklarımıza seyirci kalmaktan başka yaptığımız hiçbir şey yok.
Gamsız, vurdumduymaz bir toplumuz.
***
“Diskalkuli”
Hepimiz öğrenci olduk.
Yıllarca karne aldık.
Karne günleri merakla bizleri evlerde bekleyen anne-babalar ve bilumum hane sakinleri, ellerine karnelerimizi alır almaz önce hangi dersin notuna bakarlardı?
Matematik.
Nefret ederdim bu huylarından.
Matematik notu yüksekse evladımız zehir gibi.
Çalışkan…
Çok büyük adam olacak bu!
***
Matematiğim hiçbir zaman öyle aman aman iyi olmadı. Ortalamanın üzerindeydi gerçi; ama tatmin etme noktasına erişmesi hiç mümkün olmadı.
Bir de o lanet konuları İngilizce okuyup öğrenmek zorunda kaldık biz.
Soruyu okuyabilmek ayrı dert, okuduktan sonra Türkçeleştirmek ayrı…
Çözümüne sıra gelmiyordu bile.
***
Bazı anne-babalar da var ki, matematik notları düşük olan çocuklarına “hasta” muamelesi yapıyor.
Hemen özel dersler, özel öğretmenler…
Uf! Bitmek tükenmek bilmeyen bir azap!
Ama şaka değil; matematiğin iyi olmaması bir hastalık.
Sadeleştirilmiş adı “matematik bozukluğu”.
Anneannelerimiz bile bizi her gördüklerinde; “Matematiğin kaç?”, diye sorarlardı.
Bu ülkede böyle bir sosyal iklim var ne yazık ki.
***
Bir gün dünyada “matematiği geliştirici” bir ilaç çıkarsa, sizce o ilacın en çok tüketildiği ülke hangisi olur?
***
Diyanet
Bir İslam ülkesiyiz.
Buna rağmen etkili manipülasyonun sıkça karşımıza çıktığı bir ülke olmaktan da geri kalmıyoruz.
Sadece medya mı tetikliyor bunu?
Elbette hayır!
Okullar, hatta camiler -yani Diyanet- bile bu reklamın(!) göbeğinde artık.
Cuma vaazlarına dikkat etmiyor musunuz?
Satışı yapılmak istenen (yani manipüle edilmek istenen) ürünü allayıp pullayıp servis ediyorlar.
Ereğli’nin göbeğine yapılmak istenen merkez camii konusu da bu hale geldi.
“Bir Müslüman, eğer Müslümanım diyorsa, caminin yapılmasına karşı çıkamaz!”
Bu cümleyi duyduktan sonra ne desek boş(!).
Reklamın en can alıcısı ile karşı karşıyayız.
***
Aklıma ne geldi?
Tam da bitirecektim bu konuyu…
***
Kiminin beğenmediği gavur Avrupa, Reform ve Rönesans Hareketleri dönemlerinde Kilise’yi etkisiz hale getirmiş. Kilise’nin rolü sadece “din işleri” ile sınırlandırılmış.
Bizdeki Diyanet…?
Kaç çocuk yapacağımızdan insanların hangi hallerde kimlerden şehvet duymasının normal olacağına kadar her konunun içinde.
Batı’ya yaklaşalım derken Reform ve Rönesans’tan bahsediyoruz; şu halimize bakar mısınız?
***
Tarihin En Ahmak Nesli
Sir Francis Bacon; “Bilgi güçtür.” Demiş.
Diyelim ki bu tespit doğru olsun…
Böyle bir bilgi çağında; hatta insanoğlunun Allah’ı bile görünür yapmak adına çalışmayı düşünebildiği bir çağda, nasıl olur da tarihin en ahmak nesli yetişebilir?
2022 dünyasında hala birçokları Mimar Sinan’ın eserlerindeki projelendirmeleri gördüklerinde; “Nasıl bir zeka!”, diyerek ortaya seriveriyorlar duygularını.
Mimar Sinan’ın döneminde bugüne ait neler yoktu; bir düşünsenize.
Bilgi güçmüş(!).
Eğer öyle olsaydı bilgi dediğimiz şey zihinlerimizi bu kadar köreltir miydi?
***
Bilgi çağında olmamıza rağmen zihinlerimiz neden kör peki?
Çağın insanı “modern insan”; ancak hala doğru bilgi ile yanlış bilgiyi ayırt edebilecek kadar akıllı değil.
Kendisinde var olan bilgi bütünün içine sonradan karşılaştığı bilgi kırıntılarını yerleştirebilmekten bile aciz.
Mesela…
Caminin en kutsal ibadet yerimiz olduğunu daha küçükken öğrenmiş.
O bilginin yanına; “Cami Allah’ın evidir.”, diye bir başka bilgiyi de yapıştırmış.
Bugün de caminin yapılması düşünülen yerine karşı olduğunu söyleyene; “Kafir!”, diyebiliyor.
Oysa, edindiği bilgiler içinde şöyle bilgiler de vardı:
“Allah görünmez. Sesi işitilmez. O’na dokunulmaz. O’nun sıfatları kendine özgüdür. Eşi ve benzeri yoktur. Yerlerin ve göğün mutlak sahibi O’dur. Kainattaki her şeyin sahibi de O’dur.”
Peki böyle bir varlık… Her şeyin sahibi olan…
Böyle bir varlığın evinin olduğunu söylemek ve bu evi de O’nun sadece kulu olabilen insanoğlunun yaptığını iddia etmek ne kadar doğru bir bilgidir?
İşte tam da bu noktadayız.
Doğru bilgi ile yanlış bilgiyi birbirinden ayırt edemeyen bir cahil güruh.
***
Üç sene öncesine kadar saçım hayli uzundu. Bir aralar uçlarının belime yaklaştığını bilirim.
O günlerde günlük ibadetlerimi ikamet ettiğim mahallenin camiinde yerine getirirdim.
Hatta bazı günler imam şehir dışında olur, onun vekaleti ile imamet de yapardım.
***
Cami cemaatinden bir amcanın birkaç gündür her namaz öncesi keskin bakışlarla beni süzdüğünü fark ediyordum.
Bir şey diyecek; ama diyemiyor.
Hayırdır inşallah!
***
Bir akşam namazı öncesi amca döküldü:
- “Evlat. İyi hoşsun. Namazımızı da kıldırıyorsun. Allah razı olsun! Ama şu saçını kestiriversen be oğul!”
Adamcağızın derdi buymuş.
Rock hayranlarına benzetmiş beni; belli!”
“Amca…”, dedim.
-“Sen Müslüman mısın?”
Yaşı seksene dayanmış bir adama böyle bir soru bam diye sorulur mu?
-“O nasıl söz oğul! Müslümanım Elhamdülillah! Sen benimle eğleniyor musun?”
-“Estağfurullah amca! Ne münasebet. Madem Müslümansın; peygamberimizin hayatını da benim kadar iyi bilirsin.”
-“Bilirim elbet!”
-“Peki; benim peygamberim ömrü boyunca kaç defa saçını tamamen kestirmiş ve kafasını kazıtmıştır?”
Amca şöyle bir duraksadı. Bir şey diyecek, diyemiyor da…
-“Sen zahmet etme amca; ben söyleyeyim. Sadece iki kez. Bir defasında hacca, bir defasında da umreye giderken… Bu iki dönemin dışında sevgili peygamberimin saçı da hep benimki gibi uzunmuş.”
Aslında bir düşünse amca… Ah bir düşünebilse.
Hiç değilse O'nun saç-ı şerifini aklına bir getirebilse... Ve ben de ona desem ki; “Peygamberimizin saç-ı şerifini bizim camiye de getireceklermiş.”... günler öncesinden başlar uykusuzluğu…
Saç-ı şerif ve sakal-ı şerif çok mu kısaymış ki; bakın bunu bile aklına getirememiş benim canım amcam.
***
Yani…
Yanisi şu: Bilgiye sahip olmak için gördüğünle yetinme!
Sende daha önceden edinilmiş bilgilerin arasına başka doğru bilgileri yerleştirmekten korkma!
Korkarsan… işte hepimizin korktuğu şey başlar:
Cahillik!