hatikesk@gmail.com
Hayatın Sonbaharı
24 Kasim 2023 05:59:18
Genç Yorum
Gözlerimizin önünde dökülen günlerin yükü arttıkça, yaşamın ömür ağacından dökülen yapraklar gibi hızla kayıp gittiğini hissettim. Toprağa çıplak ayakla bastığımda, doğanın gerçekliğine dokunmak istedim. Ömür ağacının kabuğuna elimi sürdüm, bu kutsal varlığın yaşamını hissetmeye çalıştım.
Fânî ömür biter, bir uzun sonbahâr olur.
Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, târümâr olur.
Ve o an, ağaçla ruhumun birleşme anıydı. Köklerine gönderdiğim ellerimde sabır ve umut vardı. Ağaç benimle konuştu gibi geldi. Gövdem salınırken, en tepedeki meyve düştü. Sabır, yapraklar ve umut ardı ardına düşmeye başladı. Bu ömür ağacının bana sunduğu derslerdi.
Ömrüm elimden kayıp giderken, içimdeki dua ile direnmeye çalıştım. Kalbimde adını taşıdım ve bu adın ışığında döndüm etrafında. Bu dönüşte yandım, ama aynı zamanda seni anarak huzur buldum. Meğer mevsimlerin her zaman bir hazanla dolu olduğunu anladım. Kaderimizin tıpkı Levh-i Mahfuz’da yazıldığı gibi olduğunu hissettim.
Mevsim boyunca kendini hissettirir vedâ;
Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ.
Ağacın kalbine dokunduğumda, doğanın beni toprağa bağladığını hissettim. Toprak sapsarıydı, yaşamın canı ve suyu çekilince. Ama umut, yeniden yeşerebilirdi belki de. Yine güneş yükselir, kalbimizi ısıtırdı. Bu düşüncelerle her bir yaprağa sordum, adlarını ırmağa düşürdüm. Ve ırmak, hüzün rengine boyandı.
Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir;
Günler hazinleşir, geceler uhrevîleşir;
Şehrin en ücra köşelerinde dolaşırken, mutluluğun ve sonsuzluğun ne olduğunu sorguladım. Zamanın hızla akıp gittiğini fark ettim, günlerin kısalmasını ve ‘ömür’ün hızla tükenmesini izledim.
Teşrinlerin bu hüznü geçer tâ iliklere.
Anlar ki yolcu, yol görünür serviliklere.
İçimde büyük patlamalar oldu, bir sis denizine düştüm. Bu, yalnızlık, çığlık ve yaraları deşen bir iç savaştı. Meğer her şey, sonbahar gibi sakin ve hüzünlü bir şekilde kayıp gidiyormuş toprağa.
Dünyânın ufku, gözlere gittikçe târ olur,
Her gün sürüklenip yaşamak rûha bâr olur.
Günlerdeki ıstırap, kelimelerin beklediği bir mengeneye dönüştü. İçimde itiraza hazır bir acı tat ve suçlamaların yutkunduğu bir dil oldu. Ruhum, birçok kapının önünde durduğu bu dehlizlerin eşiğinde sendeliyor ve titriyor.
İnsan duyar yerin dile gelmiş sükûtunu;
Bir başka mûsıkîye geçiş farzeder bunu;
Ölümün yaklaştığını hissediyorum. Zamanın durduğu bu an, beklemenin ve acıların bir araya geldiği bir eşik gibi hissettiriyor.
Teslîm olunca va'desi gelmiş zevâline,
Benzer cihâna gelmeden evvelki hâline.
Ruhumun üzerine giydirilen rengin neden hep hazan olduğunu ve neden kemiklerimde ağrılar hissettiğimi sorguluyorum.
Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya,
Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya,
Her suçu savsaklayarak yakamdan kurtulamadığımı ve her çiçeğin düşümde neden kuruduğunu anlamaya çalışıyorum. Eşiklerde takılan ruhum, sendeliyor ve tökezliyor. Ve bu, ömür ağacının yaprakları gibi kayıp giden bir hayatın hüznüdür.
Duymaz bu ânda taş gibi kalbinde bir sızı:
Farketmez anne toprak ölüm mâceramızı.